28 ŞUBAT SOĞUĞUNDA BİR SICAK NEFES:
Muhsin YAZICIOĞLU28 Şubat süreci, 28 Şubat1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu Türk siyasi hayatına “post modern darbe” diye geçen ve 18 maddelik “irtica ile mücadele” kararlarının çıktığı dönemin Erbakan hükümetine karşı mücadele adı altında ordu ve bürokrasi merkezli süreç olarak ifade edilmiştir.
Türkiye siyasi tarihine geçen bu kararların uygulanması sırasında Türkiye'nin siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarında önemli değişimler olmuştur.
Muhsin Yazıcıoğlu 28 Şubat sürecinde ve öncesinde Türk siyasetinin en dik duran ismi olarak dikkat çekmiştir. O’nun bu tavrını anlamak için 12 Eylül öncesi verdiği siyasi ve sosyal mücadelesini, sağlam karekterini; millete ve devlete olan derin sevgi ve sadakatini anlamak gerekir.
Muhsin YAZICIOĞLU,yaşanan karışıklık sürecinde öncelikli meselenin parlamentoyu açık tutmak ve demokrasiyi işletmek olduğunu söylüyor; dönemin Erbakan hükümetine ikazını şöyle yapıyordu. “ İradeniz yoksa hükümeti bırakın. Asker kışlasından çıktı. Darbe kapımızı çalabilir.”
Milli iradeye olan saygısını darbecilere karşı verdiği mücadelede göstermiş, hükümete ortak olarak davet edilmesine ve kritik milletvekili sayısına rağmen hükümete girmemiş Refah-yol hükümetine güven oyu vermiş ve hükümeti dışarıdan desteklemiştir.
“Müslümanların iktidarını önledi dedirtmem” sözünü Erbakan’a meclis kürsüsünden bizzat söylemiş ve güvenoyu vermelerinin sebebini:
“ Refah-Yol kurulmadığı takdirde, İsrail’le yapılan antlaşmalar çöpe atılacaktı,başörtülülere rektörler selam duracaktı. Çekiç güç göderilecek ve faiz kaldırılacaktı. Hepsini Yazıcıoğlu engelledi, diyeceksiniz. Ama siz bunları yapmayacaksınız, yapamayacaksınız. Sizin aslında böyle bir takatiniz yok.” diyerek durumu ortaya koymuştur. Hükümetin kendi söylemleri ile açmaza girdiğini “Biz ve diğerleri” diye kendilerini İslam’ın temsilcisi görmelerini kabul etmemiştir.
Askerin politikanın içine fiilen girmesi üzerine “Siz şu anda meclisten yetki almış bir hükümetsiniz. Meclise karşı sorumlusunuz. Ordu da size karşı sorumlu. Bunun gereğini yapın.Eğer brifinglerde ortaya konan iddialar doğruysa,hükümet,orduya “otur yerine,bunlar benim meselem ve ben çözerim” dersin. Çünkü bir kısım holdingler, yurtlar,dernekler vatan haini ilan ediliyor. Yok bu bilgiler doğru değilse o zaman askerlerden siyasete bulaşmış olanları, direkt bu işe müdahil olanları anayasa çerçevesi içinde yerine oturtun.” demiş, hükümetin “Ben bunu yapamam” demesi üzerine de “O zaman iradeniz yok, hükümeti bırakın.” deme iradesini ortaya koymuştur.
Bunun yanında, zamanın Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in “Türkiye’nin İran olmasına izin vermeyeceğiz.” tehdidine karşı, “Türkiye İran olmayacak ama Suriye de olmasına izin vermeyiz.” diyebilecek, “Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam” diyerek de askerin içindeki cuntaya rest çekebilecek mertliği ve cesareti gösterebilmiştir.
Muhsin Yazıcıoğlu, her zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı olmadığını, millet üstünde tükenmiş iktidarların oluşturdukları baskıların devam etmesini isteyenlere karşı biz: “Milletin iradesini savunuyoruz, milletin direnci olmak istiyoruz.” belirtmiştir. Refah-yol hükümetini çok başarılı olduğu için değil, milli iradeye saygı adına ve mazlum oldukları için desteklediklerini dile getirmiştir.
O, hayatını milletine adamış bir dava adamıydı... Ne gençliğini yaşayabildi, ne de siyasette makam peşinde koştu. 28 Şubat'ın soğuk rüzgârlarına rağmen demokrasinin arkasında dimdik durdu. Ölüm tehditlerine bile aldırmadı.
Merhum Yazıcıoğlu, hükümet olup ancak iktidar olamayanlara, hem de siyaseti demokrasi dışı enstrümanlarla dizayn etmeye çalışanlara karşı çıkmıştır. Hiçbir güç odağıyla ilişkisi olmamış, Allaha ve millete sırtını dayamış gerçek bir dava neferidir. 28 şubat sürecinde kendisine hem hükümeti kuranlardan hem de cuntacı medya patronlarından sunulan cazip teklifleri kabul etmeyerek milleti adına hükümetin aldığı oya saygı gereği hükümetin kurulmasını sağlamıştır. Her türlü demokrasi dışı tazyike göğüs germiş, milletinden başka sevdası olmayan, sivil siyasetin önemini her türlü platformda korkusuzca dile getiren bir lider olmuştur.
Çeşitli kumpaslarla ayrıştırılmaya çalışılan Türk milletinin her bir ferdini baş tacı yapmış ve büyük hayallerini gerçekleştirmek ülküsüne İbrahim’i bir imanla ömrünü vakfetmiştir. Çok sevdiği milletinin zulme uğramaması, milli iradenin vatanın her sathına hakim olması için yolları ve yılları kendisine yar etmiştir. 28 Şubat’ın soğuğunda da milletinin içini ısıtan nefes olmuştur.
Baki’nin mısralarındaki :
“Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.” şifreleri adeta teker teker çözerek hayatını ilmek ilmek işlemiştir. Hayatını Dâvut Peygamberin demire şekil verdiği gibi şekillendirmiş ve sesini de yine Dâvut Peygamber gibi âleme tertemiz bir şekilde salmıştır. Dik duruşu ve düz yürüyüşü ile de âlemde baki kalacak bir ses bırakmıştır.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki ölümündeki sır perdesinin aralanması ile Türkiye’deki karanlıkların daha net görüleceği de yadsınamaz bir gerçektir..
O Her zaman fırtınalı zirvelerde yaşadı ve son nefesini de yine fırtınalı zirvelerde tertemiz karlar içinde Hakk’a teslim etti.
Ruhu Şad mekanı cennet olsun.Amin.
Yorumlar
Yorum Gönder