TOPLUM VE DEVLET NAZARINDA GEÇMİŞ - BUGÜN İLİŞKİSİ
İnsanoğlunun bireysel ve toplumsal geçmişiyle kurduğu bağ genellikle duygusaldır diyebiliriz. Bu duygusallığı besleyen unsurlar ise dramatik, fantastik, travmatik hayatlara yansıyan şiirler, masallar, destansı anlatılar gibi kültürel öğeler gelir.
İnsanların geçmişte olup bitenleri anlamaya çalışma malzemeleri; kültürel, ideolojik ve inançsal açıdanbagajlarında taşıdıklarıdır.
Geçmişe karşı tutumlarını İyi- kötü, güzel- çirkin, siyah- beyaz gibi duygusal tepkiler üzerine inşa eden insanlar, genellikle kim yaptı ne yaptı sorularını sorarken, nasıl oldu, niye oldu gibi sorular pek semtlerine uğramaz.
Bu şekilde hem kendilerine, hem geçmişlerine, hem de bugünlerine anlam yüklerler. Olayların çok yönlü ve karmaşık sebepleri ile pek ilgilenmezler. Anlatıların gerçekliği ile de pek ilgili değillerdir.
Toplum çoğu zaman kendilerini İyi hissettiren bir yalanı, acı hakikatlere tercih eder.
İnsanların geçmişle bu şekilde bağ kurmaları varlıklarının devamı için geliştirdikleri önemli duygusal bir motivasyondur. Prof. Osman Turan Türk Cihan hakimiyeti mefkuresi tarihi adlı eserinde şöyle bir konudan bahseder. Turan’a göre Fatih’in İstanbul’u fethiyle ilgili bilinen
“İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!”hadisinin zayıf olmasının tarihsel açıdan pek de önem yoktur. Çünkü bu tür tarihsel yaklaşımların toplumlardaki karşılığıdır önemli olan der.
Nedir o karşılık ve önem peki?
Söz konusu hadisin İstanbul’un fethi için motivasyon kaynağı olduğu ve milletlere iyi geldiğidir.
Toplumlar geçmişe ve bugüne faydacı olarak bakar. Gerçek mi değil mi kısmıyla pek ilgilenmez. İlgilendiği kendisine iyi gelip gelmediğidir. Toplum kendine iyi gelen geleneği ve anlatıyı yaşatır.
Menkıbeler, destanlar, şiirler, modern tarih bilimi açısından nesnel belge niteliği taşımasa da,yazılı kültür öncesi toplumları yansıtan en önemli verilerdir. Halkın büyük kısmı bugün bile hala yazılı kültür yerine sözlü kültürden beslenir.
Bu yazı halkın tutumunu eleştirmek için değil, tespit için kaleme alınmıştır.
İnsanların geçmiş ve bugün arasındaki ilişkiyi kültürel, inançsal ya da ideolojik olarak yorumlayıp anlamlandırması doğaldır. Çünkü yaşamla anlamı buna göre kurar. İnsanlar düğün, sünnet, ölüm v.b konulara rasyonel olarak yaklaşıp fizik, matematik, kimya gibi pozitif bilimlerden yardım almaz. Toplum bu gibi konularda inançlarından, kültürel değerlerinden destek alır. Bu tutumların yanlış olup olmadığı da önemli değildir. Bu yaklaşımlar toplumlarla beraber yaşar ve toplumlar isterse dönüşür.
Önemli olan meselelere bakışta halk duygusallığı ile devlet aklının ilişkisi. Bu ilişki nasıl olmalıdır?
Devletler olaylara duygusal bakabilir mi? Bakmalı mı ?
Bakarsa ne olur?
Bakmazsa ne olur?
Halk kendini iyi hissettiren bir yalana meyilli iken, devletin kendini iyi hissedip yaslanacağı bir yalan olur mu?
“Devlet aklı” diye bir kavram varken, “devlet duygusallığı”diye bir kavram neden yoktur.
Devlet adamı şiirden, destandan, menkıbeden mi güç almalıdır, analiz edilmiş gerçeklerden mi?
Bir miktar metafizik halka iyi gelirken, devlet adamlarına iyi gelir mi?
Devletler duyguyla, coşkuyla mı ayakta durur. Akılla, gerçekle mi?
Bu bahsi yukarıdaki sorularla bırakmak istiyorum.
Bir başka yazıda bu soruların cevaplarını aramak üzere…
Saygılarımla….
02.02.2023
Süleyman ORHUN
Yorumlar
Yorum Gönder